16.8.12

Yüz, bir düşünce yansıttığı zaman güzeldir. Oysa gülme anı düşüncenin durduğu andır. Ama doğru mudur bu? Gülme gülüncü yakalamakta olan düşüncenin parıltısı değil midir? Hayır, dedi Rubens: İnsan gülüncü yakaladığı anda gülmez; gülme, bir fizik tepki gibi, düşünce diye bir şeyin olmadığı bir kasılma gibi hemen arkadan gelir. Gülme yüzün kasılmasıdır ve kasılmada insan kendine hâkim değildir. O anda ne irade, ne akıl olan bir şeyin güdümüne girmiştir. İşte Antikçağ heykeltraşının gülüşten uzak durmasının nedeni budur. Kendine hâkim olamayan insan (aklın ve iradenin ötesindeki insan) güzel görünemezdi.
Çağımız, büyük ressamların düşüncelerine karşı çıkarak gülmeyi yüzün kayırılmış bir anlatımı durumuna getirdiyse bu demektir ki, irade ve akıldan yoksunluk insanın ideal durumu olmuştur. Portre fotoğraflarında kasılmanın yapmacık, dolayısıyla bilinçli ve istenerek oluştuğu ileri sürülebilir; Kenndy bir fotoğrafçının objektifi önünde gülerken hiçbir biçimde gülünç bir duruma tepki göstermemektedir. Bilinçli olarak ağzını açmakta ve dişlerini göstermektedir. Ama bu, yalnızca, gülmenin ortaya çıkardığı kasılmanın (aklın ve iradenin ötesinde) günümüz insanları tarafından arkasına gizlenmek istedikleri ideal bir imaj durumuna getirildiğini gösterir.
Şöyle düşündü Rubens: Gülme yüz ifadelerinin en demokratiğidir; yüzün kımıltısızlığı insanları birbirlerinden ayıran çizgilerin her birini belirginleştirir, ama kasılmada hepimiz birbirimize benzeriz.

Ölümsüzlük - Milan Kundera