13.8.12

elimizde ıslak hamburgerler 110a doğru yürüyoruz. topukluları fırlatıp atasım geliyor, sonra geçiyor. bir şeylere gülüyoruz etrafımızda birileri var, düşmememiz için bizi tuttukları an fark ediyorum onları, sonra unutuyorum. akbil ve topuklu ayakkabı sesleri eşliğinde sarımsaklı votkalı kokumuzu da önümüze katarak bomboş koltuklara oturmamızla başımızı bir yerlere yaslayıp sızmamız bir oluyor. tuba akmış makyajı ve renksiz dudaklarıyla anahtarın bende olup olmadığını soruyor. acele acele çantamı karıştırdığım sanıyorum ama uzaktan biri görse çok yavaş olduğumu fark eder, burada işin içine izafiyet teorisi görelilik kuramı giriyor, ben ne yapıyordum? tuba? tuba dilarayı ayıltmaya çalışıyor, anahtarı buluyoruz. yağmur yağmaya başlıyor, kadıköy rıhtımı bomboş, ayaklarım çok ağrıyor. dilara dayanamayıp çıkartıyor ayakkabıları, üçümüz yağmurda yalın ayak eve doğru yürüyoruz. ev buz gibi, ya da ıslandığımız için üşüyoruz. üzerimizdekileri köşede yığılmış kıyafet dağının üzerine fırlatıyoruz. dilara tubaya sesleniyor: evde süt kaldıysa kahve yapsana. tuba: yok, ıhlamur ve adaçayı kalmış su koydum, diyor. telefona bakıyorum: 6 mesaj, - nerdesiniz, yanınıza geliyorum. - dilaraya söyle telefonunu açsın - aşkıms nerdesin? - blabla türksel -blablabla, saat 03:12 temiz kupa kalmamış, balkondaki kupaları topluyoruz dilarayla, o sırada tuba bugün çekindiğimiz fotoğraflara bakıp gülüyor. ya neşeli bi şarkı açın diyor, başım ağrıyor hiçbir şey istemiyorum diyorum bir yandan salondaki büyük cam masanın üzerindeki temel sanat ödevlerinden kalma kağıt kırpıntılarını çöpe atıyorum. dilara çayları getiriyor. tuba çantasından, şimdi çok süper bişey göstercem diyerek 10lu probis paketini çıkartıyor, bizde aeaaaa diyerek alkışlıyoruz, bu sırada tuba ve dilaranın yüzlerinin renksizliği gözüme çarpıyor, içimden acaba bende mi böyleyim diyerek telefonun ekranından kendime bakıyorum, oha sik gibiyim, amaan neyse böşver diyorum o sırada dilara probislere saldırıyor kurabiye canavarı gibi. ağzımızdaki ıslak hamburgerden kalma iğrenç pası bir nebze olsun bastırıyoruz, kim kiminle yiyişmiş, şu kiminle öpüşmüş ahahah çok komilerdi abi falan gibi konuşmalar havada uçuşuyor tabii, ada çayı ve ıhlamur poşet çayları kokusu dört biryanı sarmış, dışarıdan gelen yağmur sesi eşliğinde.